Fenerbahçe'nin Oyun Dinamiğine Karamsar Bakış


Fenerbahçe, Sivasspor'u görkemli bir şekilde yendiği için bir süreliğine dokunulmazlığını kazandı dersek yanlış bir teyakkun olmaz fakat kendimce Fenerbahçe'de bir türlü olmayanların başlangıç noktası olarak gördüğüm bir konuya parmak basmak istiyorum.

Eşik olarak Sow'u belirliyorum.
Dönüm noktası olarak da Stoch ve Krasic dedikten sonra
Çarşıya uymayan evdeki hesabı, gördüğüm kadarı ile enine boyuna anlatmaya gayretleneyim.

Hikayeye Stoch'un alınışı ile başlıyorum.

Chelsea'den kiralık gittiği Twente'de
32 Resmi Maç: 10 Gol & 4 Asist

yekününde bir katkı sağlayarak Twente'nin şampiyonluğunda emeği olan Stoch,
Vaad ettiği potansiyele göre cüzi sayılabilecek bir miktar olan € 5.500.000 gibi bir bonservisle Fenerbahçe'ye dahil edildi. - Tarih 1 Temmuz 2010

Fenerbahçe'deki ilk sezonunda istatistikleri hayalkırıklığıydı.
23 Resmi Maç:  2 Gol & 5 Asist

İkinci sezon istatistiklerine geçmeden önce, o sezonu şampiyon olarak tamamlayan Fenerbahçe'nin onanan şike mevzubahisiyle ilgili fikrimi belirtmek isterim.

Ailemde, en uzak akrabama kadar Galatasaray harici bir takım tutan yok.
Ben de gözümü açtığımdan beri Galatasaraylıyım, kapatana kadar da sinemde Balıkesirspor ile birlikte olağan ağırlıklarını koruyarak benimle olacaklar.

Fakat bu şike davası başladığından sonuçlandığı güne kadarki fikrim hiç değişmedi.
Onu da 25 Haziran'da bir sosyal medya platformunda şu şekilde belirtmiştim.

"Herkesin bastığı yolda radara girildi. Direksiyonda Aziz Yıldırım varken. Adaletin eksik teşebbüsü."

"Aziz Yıldırım ile Fenerbahçe'yi ayırt edin, edemeyene ettirin gözünüzü seveyim. Bize Ermeni derler, biz onlara Rum ama Edirne'den ötede Türk diyorlar. Tesisleşme başarısını takdir etmekle, kişiyi sevmeyi ayırt edemeyen varsa eminim ben ondan daha Fenerli bir Galatasaraylıyımdır. Koskoca Fenerbahçe, bir adamın tedariksizliğinin utancını çekmek zorunda mı?"

"Bir ahlaki cinayet işlenecekse 'nasılsa burası arka mahalle' diye uluorta yapılmamalıydı."
"Bunu zamanında yapanlar yakalanmadığı için hiçbir camiayı küçük düşürmüş olmadılar. Mesela Engin Baytar hakeme o hareketleri yaptığında ben kontratının feshedilmesi gerektiğini söylemiştim. O maçın görüntülerinin yayını yasak olsa demeyebilirdim. Yani topluca bir bok yenecekse ihale yakalanana kalır. Yakalanmasaydı veya yakalanıp da idare edilenler de ortaya çıkarılsaydı."

Ve karar onanınca da yine bir sosyal medya platformunda şu şekilde bir veryansınım oldu.

"Galatasaraylıyım ve Fenerbahçe'nin lekelendiği iddiası demagojidir. Herkesin bastığı yolda onlar radara girdi diye ayıplamak adil bir muhakeme değil."
"Aziz Yıldırım itici, göze aldığı şey koca camiayı ateşe atmak, akıl işi değil ama bir bok tespit edildi diye herkesinki mis kokuyordu değil."
"Bu yabancı hayranlığı da ayrı bir utanç, UEFA fırsatını bulmuşken giydirdi geçti, bu kadar basit. Bu durumdan eğlenmek Türk'ün işi değildir."
"Türkiye'de şike var olarak anılacak. Fenerbahçe'de olmuş olduğu detay kalacak, lokal kalacak. Yediğin boku gizleyemiyorsan yemeyeceksin. Yazık."
"Bu konuda kavga etmek isteyen Galatasaraylı varsa da ailemde bir tane bile Galatasaray harici takım tutan yok diyerek külahımı peşin koyayım."

Fikrim halen ve ilelebet bu şekildedir, bu sebep ile Trabzon'un hak iddiasını saygılı bir şekilde tenzih ederek

Fenerbahçe'nin şampiyonluğundaki istatistiksel saptamalarıma geçmek istiyorum.

Stoch, şampiyon olunan 2011 sezonunda,
Twente'nin şampiyonluğuna bulunduğu katkının birebir aynısını vererek, adeta alınırken neden medyaya o kadar spekülatif malzeme verilen bir ortamın göze alındığına cevap niteliği taşıyan bir performans sergiledi.

Twente'de 32 maçta 10 gol 4 asistti.
Fenerbahçe'de 28 maçta 10 gol 4 asist ile bitirdi o sezonu.

Yani Stoch'un 10|4 kodlu bu kriptolojik uğurunun müsebbibi olan bu iki takım da şampiyonluk ile bitirdiler 10|4 Stoch'lu sezonlarını.

Sow?


Sow Lille'deki performansı ile beğenildi ve alındı.
Lille takımına sanırım Mavuba'nın hayat hikayesinden dolayı gayrı ihtiyari bir sempatim söz konusudur, o nedenle ve yakın bir arkadaşım orada ikamet ettiği için futbola dair herşeyi fazla yakından takip ederken, Lille daha da yakından takip ettiklerim arasındadır.

Lille takımı nasıl oynar?

Lille takımı tek forvet oynar.
Webo öncesi Fenerbahçe gibi.
Aykut Hoca'nın yapmaya çalıştığı gibi.

Fakat burada 1 gözden kaçan, 1 hayal kıran, 1 akla mantığa sığmayan nokta oldu.


Gözden kaçan: Krasic'tir.
Ne ile gözden kaçan statüsünde değerlendirdiğime biraz sonra değineceğim.
Akla hayale sığmayan: Emenike'dir.
Ona da birazdan değineceğim. Guiza yorumu ile birlikte.
Gözden kaçmayıp da evdeki hesabın çarşıya uymadığı nokta ise: Stoch'tur.

Neden?


Şimdi Lille takımında Sow'u faydalı kılan etkenlerin, Fenerbahçe'ye gelene kadarki sürecin son 6 aylık dönemindeki en önemli 3 faktöre bakalım.


 
Bu üç faktörün da ortak özelliği önü açılana kadar topu her halükarda ortaya doğru sürmeleri.

Yani orta açmayı düşünmüyor, ya becerisiyle rakip ekarte ederek önünü açacak, ya da uzaktan şut çekecek, yani o "ön" bir şekilde açılacak.

Kanat görünümlü oyun kurucular, İngilizler'in Cantona'nın hayat verdiği terim olan "Talisman" kategorisinde değerlendirdiği oyuncular, benim "faktöriyel" dediğim oyuncular.

Yani sahaya alaturka bir deyimle darbuka dersek göbeğine göbeğine vuranlar bunlar.
Adamların yoğurt yiyişi böyle, alıcısı memnun, satıcısı memnun.

Çiçeği burnunda Marsilyalı Dimitri Payet'in diğer ikisine nazaran daha iyi yaptığı:
Uzak Mesafeli Şut ile Skor üretebilmek
Bu ne demek?
Sadece gol atmak değil
Bu topun kaleciden/direkten döneni var, savunma oyuncusuna çarpıp kontrpiyede kalanı var.
Bu da golcünün koku alma becerisini ortaya çıkarır.
-ki bu da Sow'u Sow yapmış faktöriyellerin başında gelir.

Hazard'ı artık zaten en son izlediği maçlar askerlik arkadaşı diye Metin Oktay'ın maçları olan futbol ilgisizi dedem bile biliyor.

Jelen de Fransa'da bir yabancı için gıpta ile bakılacak bir kariyeri sonlandırıp ülkesine dönmüş oyunculardan. Kontra atak yatkınlığı edinmek isteyen bir takımın transfer komitesine videoları izlettirilmelidir.

(Taktik demedim yatkınlık dedim, bu noktaya dikkat çekmek isterim, bana göre kontra atak bir takımın yatkınlığıdır, taktiği olamaz, sistemleşemez, sistemleşiyor zannedilir, çok kötü transferlere vesile olur, Guiza gibi, Emenike gibi.)

Türkiye'de ne istediğini bilmesi açısından ilgilendikleri isimler vesilesiyle takdirimi kazanmış bir takım vardır.
 

Tesadüf o ki bugün Fenerbahçe'ye yenilen Sivasspor.

Neden?


Eneramo geçtiğimiz sezon kontrat yenileme sürecinde Heerenveen ile flört ederken Sivasspor'da rota bugün Konyaspor forması giyen N'douassel'e çevrilmişti.
Bu son derece bilinçli bir "Arama & Kurtarma" çalışmasıdır.
Sivasspor'un radikal bir forvet tercihi mevcuttur. Yannick Kamanan'dan bu yana.
Heerenveen Eneramo'ya "kusura bakma" dediğinde, Sivas; en iyi yol bildiğin yoldur kavlinden, denenmiş ve geçerliliğini kanıtlamış Eneramo'da kalmayı tercih etti ve Ezechiel'in yolu da Rusya'ya düştü.

Ülkemizde bu tip oyuncuların çok iş yaptığı seneler içinde çeşitli örneklerle kanıtlandı.

Serge Djiehouha, Simon Zenke, Emmanuel Emenike, vb..

Lille, Sow'u sattıktan sonra ne yaptı?
Sow'un yapabildiklerinin 1 kalibre düşüğünü, yine 1 kalibre düşük bir takımda icra eden Nolan Roux'u aldı ve ondan bir Sow yarattı.
Sivasspor'dan bu noktaya gelirken Lille ile kesiştirmeye çalıştığım kelime:

BİLİNÇ

 
Peki Fenerbahçe ne yaptı?

.
Kastım varmış gibi olmasın, iyiliğini istemesem uğraşmam, memleketimizde istisnalar hariç hemen herkes nefrete 5 kala yaşar, o sebeple isim isim gelen giden forvetleri yazıp, tarzlardaki alakasızlığı ve dolayısıyla transfer kararlarının mercindeki rastgeleliği ortaya koymak istemiyorum.
Sadece Guiza ve Emenike tekelinde tutacağım.
Guiza yanılmıyorsam 27 gol atarak gelmişti Fenerbahçe'ye.
İspanya gol kralı, güzel etiket.
Geldiği takımın sistemiyle bizim "Fenerbahçe şu şekilde oynar" diyebileceğimiz aşinalıktaki sistemin (kontrol oyunu, Barcelona'dan katiyetle nefret ettiğim için sistemin adını anmayı sevmiyorum) analizini yapacak sadece bir "bilen" bile mi bulunamazdı o zararlar edileceğine, aklım hayalim ermiyor.

Guiza kapanan bir takımda gol kralı oldu, kapanan bir takımın forveti nasıl pozisyon alır onu bilir, kapanan bir takımın forvetinin zihinsel mukavemetine sahiptir.

Farz-ı misal gol kralı Guiza'nın takımının kontra atağa meyilli düzeninin aksine, oyun kurmaya çalışan yine orta sıra bir takımın forvetini alsalardı, o oyuncu kesinlikle arşivlere daha tatmin edici bir istatistik bırakarak bugün hatrımızda kalmış olurdu.
Gol kralı gibi her sene yinelenen ve nihai sürekliliği olmayan dönemsel albenilere ihtiyaç duymanın ne manası var ben anlamıyorum.

Sistemler nihai, aktarılabilir, geliştirilebilir ve bel bağlanabilirdir, kişiler değil.

Kişilere göre sistemler oluşturulabilir, öyle şey olmaz gibi bir kalemtraşlık veya faşizanlık yapmıyorum.

Bu duruma da en güzel örneği Stoch teşkil ediyor şu tabloda.
Eğer Fenerbahçe'ye "düşene konan" Sow'u aldıran bol "katkı maddeli" dönemindeki gibi şutunu, içe kat etmelerini içeriğinden eksik etmeseydi, Sow ile ilgili krizler hiçbir zaman olmazdı.

Çünkü dikkat ederseniz Sow'un top ile münasebeti pek iyi değil. 
Dribling yapabilen bir hareket yelpazesine aşina değil.
Velhasıl enteresan bekalar onu kanada koyduğunda da kapris yapmıyor ve mesleğine olan olağan saygısı sebebiyle gayretini esirgemiyor. Top kontrollerinin çok iyi oluşu da en büyük artısı.

(Webo'ya kıyasla demiyorum, Dünya geneline kıyasla çok iyi.
Webo'nun top kontrolüne 100 üzerinden 20 veririm maalesef, inanılır gibi değil bu seviyeye gelmiş bir oyuncunun bu top kontrolüyle güzel bir kariyerin sonuna kadar gelebilmesi, ama Webo'yu beğeniyorum konu o değil.)

Sow pozisyonunu yaratamadıkça, sanki tercih unsuru olmadan önce yaratıyormuş da şimdi riyakar davranıyormuşcasına küfürler yiyecek, duygusal bir adam, bir gün küsecek, hatırlarda kötü kalacak. Halbuki o, tesislerdeki lüks donanım ve fiyatı olan şeyler ile ilgili birkaç kelam etmesi amaçlı uzatılan mikrofona "Buradaki manzarada huzur buluyorum." diyecek kadar naif ve güzel bir adam ve şimdiden ona yönelik artması olağan cehalet azmi destekli tüm eleştirileri bütün bu karınca kararınca gayretim ile pasifize ediyorum.
 
Fenerbahçe'nin ne oynamak istediğine karar vermesi lazım.

Ya Lille gibi teoride kanatlı, pratikte kanatsız oynayacak ve Sow Lille'deki Sow olacak, tabi geçiş süresi ve yaşlanma grafiğinin müsade edeceği ölçekte. Ya da Fenerbahçe Sow'u satacak ve kanat oyunu oynayacaksa -ki eldeki malzemeyle pek mümkün değil- Nikola Zigic tarzı uzun, kallavi oyunculara yönelecek. Fakat bunu asla ideal bulmuyorum çünkü Hazard gibi veya Alex gibi düşen topu değerlendirecek veya topu düşürecek bir "faktöriyel"i de artık yok.

Krasic konusuna kısaca değineceğim

Kariyeri bitmekte olan bir adam, cv'sine Fenerbahçe'yi ekleme lüksüne sahip olmamalıydı.
Ödenen paralardan bahsetmiyorum bile.

Emenike Konusu
= Guiza

Emenike'nin oyun stili bu yaştan sonra değişmeyeceğine göre ya Fenerbahçe'nin oyun stili değişecek, ya o 13 milyon Euro'nun gafletinde üçe beşe bakmadan galonlarla soğuk su sipariş edilecek.

Çözüm yolu olarak Sow'un acilen satılıp yerine takımın bağlantı (tranzisyon/2. bölge) bölgesindeki oyuncular ile dil birliği sağlayabilecek (Meireles, Cristian), kaleye dik gidebilme yetili bir merkez ortasaha alınacak.

Alper Potuk değil, başka birşeyden bahsediyorum.

Alex'in yaptığı tam olarak bu dik gitme eylemi değildi fakat o kadar zekiydi ki herhangi birşeyi yapmayışı beceri handikabı değil de feragat gibi gözükürdü çünkü bizim anlık olarak yapmasını uygun gördüğümüzü yapmayıp başka birşey yapmaya karar verdiğinde, yapmadığını kompanse edebilip hepimizi utandırıyordu.

Takip ettiğim yaklaşık 8900 küsür oyuncu var ve bana aralarından "Alex gibi birşey" bul dense halen zeka olarak dengini bulabileceğimden emin olmadığımı da belirtmek isterim. Kişilik ve karakter olarak da dengini bulabilmek ne haddime, örnek alabilmek benim için daha keyifli ve gururlu bir durum teşkilidir.

Herkese güzel bir pazar günü diliyorum.

Yazar: Yiğit Can ERTUNÇ

0 yorum:

Copyright © 2013 Futbol Dergi and Alternatif Medya - 2013.